16 Mart 2007 Cuma

Kim Dokunduysa Sana Ona Git...



Emre Aydın - kiminize hiçbir şey ifade etmeyebilir kiminize ise her şey! İşte ben de bu "her şey ifade ediyor" söylemini benimsemiş birisiyim.

Karamsar, soğuk, kasvetli, çılgın veya mistik gelebilir kimine rock müzik ve onu ifa eden solistler. Ancak bu kasvetli görünümün ardında dinleyici tarafından keşfedilmeyi bekleyen yoğun duygusal birikimler vardır. Dışarıdan ne kadar marjinal görünürse görünsün, içine daldıkça aslında gayet insanî duygularla oluşturulmuş bir müzik tarzı olduğu gün yüzüne çıkacaktır. Gayet soğuk ve derin bir deniz hayal edin. Dışarıdan ne kadar ürperticidir değil mi? Oysa o soğuk ve derin denizin içine daldıkça hayret verici bir güzellik, gözleri kamaştıracak bir zenginlikle karşılaşılacaktır.

Emre Aydın da daha yolun başında olan bir rock'çı olmasına karşın kısa zamanda kendisini Türk rock dinleyicisine kabullendirmeyi başarmış bir isim bana göre. "Afili Yalnızlık"ın başarısından sonra ikinci klip "Kim Dokunduysa Sana Ona Git"e geldi. Ve yine Şebnem Dönmez oynuyor...



Aslında albümde kliplendirilmeyi bekleyen çok daha anlamlı ve zengin şarkılar var. "Belki Bir Gün Özlersin" bu uğurda sizlere tavsiye edebileceğim şarkılardan biridir.

10 Mart 2007 Cumartesi

Herkes bir şey diyor...

Türkçe eğitim müfredattan kaldırılıyormuş... Türkçeye yasak getiriliyormuş... Türkler asimile edilmeye çalışılıyormuş... Mış muş!

Sorun zaten bu "muş"larla başlamıyor mu esasında? Kulaktan dolma bilgilerle? Kulaktan dolma bir dille?! Aslında soruna şu videoyu izleyerek farklı bir şekilde bakabiliriz...



Videoda İngilizcenin Türkiye Türkçesi üzerindeki etkisine dikkat çekiliyor belki ama Almanya'da Türkçenin durumu daha da vahim bir durumda...

Almanya'daki Türklerin Türkçesi, Türkiye'de eğitim gören bir Türk öğrenciyle kıyaslanamayacak düzeyde. Bunun en önemli nedeni okullarda eğitimin Almanca olmasıdır hiç kuşkusuz. Hal böyleyken Türkçe kullanımında başarısız olan Türk öğrencilerinden kendilerini Almancada daha iyi ifade etmeleri beklenebilir. Ancak bu mevhum da bir yanılgıdan ibarettir.

Maalesef Almanyalı Türkler ne Türkçeyi ne de Almancayı doğru düzgün konuşabilmektedirler. Hani derler ya "Almanya'da yabancı, Türkiye'de Almancı" diye, öyle özlü bir sözdür ki bu içerisinde bu topluluk hakkında birçok öge barındırmaktadır. Dil konusunu da en vurucu ama en doğru şekliyle özetlemektedir.

Peki sorun nerede?

Bu sorunu kavramak öyle deha olmayı gerektirmiyor doğrusu. Çocuk konuşmayı ailesinden öğrenir evvela, buna toplum ana dil adını vermiştir. Sonra çevre etmenleri ile, akrabalarla, kurulan arkadaşlıklarla, dil de gelişir. Sosyal gelişimin dile bir yansımasıdır bu. Öyle bir gelişimdir ki bu, bir ergenin gelişimini tamamlamasına benzemez. Sürekli faaldir, daima ilerler. Haliyle yapılan yanlışları düzeltmek her zaman mümkündür.

Okulda öğrendikleri kavramlar Türkçe olmadığından, evde öğrendikleri kavramlar ise Almanca olmadığından iki dil arasında sürekli gidip gelmektedirler. Onlar için kara tahta kara tahta değil artık "Tafel"dir, dolma kalem "Füller"dir, sınava girmek "Klassenarbeit yazmak"tır ve bunun gibi daha yüzlercesi...

Almancanın Türkçe üzerindeki bu aşırı etkisini günlük yaşamın her alanında görmek mümkün. İşçi bulma kurumu Arbeitsamt'tır, fırın Bäckerei'dır vs. Aslında dil bilgisi veya fonetik hatalarını sıralamak değil niyetim. Bu şekilde konuşan kişiyi saygıdan dolayı o an uyaramamanız kulağa hoş gelmeyen bu "asalak kelimeler"in yaygınlığını arttırmaktadır hiç şüphesiz.

Buna karşı ne mi yapmalı?

Bu şekilde konuşan insanları değiştirmeye asla kalkışmamalı. İnsan önce kendinden başlamalı, kendi hatalarını tahlil ederek doğrusunu öğrenmeye gayret etmeli. İnanın haftada en az 2 - 3 gün 1 saat alıştırmalar yaparak, 1 yıl içinde dilinizi geliştirdiğinizi gözlemleyebileceksiniz. Soldaki resimde gördüğünüz Esra Uluç'un "Güzel Konuşmak İstiyorum" adlı kitabı size bu konuda yardımcı olabilir.

Düne kadar bu hatalardan muzdarip bir Almanya Türkü olarak ne zaman ki bu şekilde konuşmanın yanlış olduğunun farkına vardım, o gün bugündür bu asalak kelimelere karşı bir tutum izliyorum. Alıştırmalar yaparak birçok hatamı düzeltmeye çalışıyorum. Bunun meyvelerini topladığıma da inanıyorum.

Siz de hatalarınızı telafi edin. Her iki dili de daha güzel konuşarak, kendinizi daha iyi ifade etmek istiyorsanız bunu mutlaka yapın. Bunun artılarını çok geçmeden görmek ve çevrenizdeki insanlara da örnek olarak onları da aydınlatmak sizin elinizde...

9 Mart 2007 Cuma

Neresindeyiz hayatın?



"Çizdiğim sınırlar öyle geniş ki
Çizdiğim ben öyle derin
Hayallerim o kadar çok ki
Bunlar için çabam da yok ki [...]
Neresindeyim hayatın? [...]
Neresindeyim ben aslımın?"


Bir şarkısında kendisini böyle sorguluyor Aslı Gökyokuş. Kendisini sorgulayacak kadar cesur, kendisine özeleştiri yapacak kadar tevazu sahibi güzel bir insan.

Belki hatırlarsınız, "Keşfi Alem" adlı şarkısıyla 2001'de tanıdık onu...




Hayallerimizin olup da bunların peşinden gitmememizi en içten, en samimi şekliyle şarkılarına yansıtıyor. Ve bizlere şu soruyu hatırlatıyor:

Neresindeyiz hayatın?

Hayallerimizin peşinden gidebiliyor muyuz? Hayatımıza mutlu olacağımız şekilde mi yön veriyoruz? Yoksa bize sunulan kısıtlı şıklardan birisini seçip aslında istemediğimiz bir hayatı mı yaşıyoruz?..

Biliyorum, bu sorulara cevap bulmak çok güç. Bunlar, insanın düşünmeye ayırdığı nadir zamanlardan birinde mutlaka insan aklını meşgul eden sorulardır. Tüm bir yaşam boyunca insan beyninde oluşan sorular ve düşünceler tez ve anti teze ayrılmak suretiyle sürekli bir çelişki içindedir. Hepimizin bir hayali vardır, ancak birçoğumuz bunlara erişmekte güçlük çekeriz. Böylesi bir muvaffakiyetsizlik sonucu sorularımıza artık yanıt aramamaya başlar, oluruyla yetinmeye devam ederiz. Gariptir ki soru sormaya zaman bulunurken, cevap bulmaya artık zaman ayırılmamaktadır. Hayaller bir kez daha ertelenmiştir.

Aslı'nın bir diğer şarkısı bu hakikatı tastikleme amacıyla yazılmış adeta:

"Soru sorma sorgulama
Düşten gerçeğe döndüğümüz anda..."


Bana kalırsa, aslında hepimiz bir hayal dünyasında yaşıyoruz. Hangimiz iyi bir kariyere sahip olmak, lüks bir evde yaşamak ve son model bir araba kullanmak istemeyiz? Bu ve bunun gibi unsurları hep düşleriz... Düşten gerçeğe, yani gerçek hayata döndüğümüzdeyse sorgulamak, sorgulanmak istemeyiz. Çünkü hayat şartları hayallerimize ciddi bir engel teşkil etmektedir. Buna rağmen yine sorarız kendimize, hiç bitmek bilmezmişçesine, bir kısır döngü içerisinde:

Neresindeyim hayatın?

İlk ve belki de son...

Hangimiz hayata başkaldırmayız ki? Günlük yaşamda karşılaştığımız sorunlar kimimizde alışılagelmiş klasik tepkiler doğrur, kimimizde ise... Evet, kelimeleri kifayetsiz bırakır! O düzlemde nutkumuz tutulur. Ancak içimizde kopmaya hazır duygu fırtınaları bizleri hiç düşlenmemiş tasavvurlara sürükler...

Farklıyızdır, aykırıyızdır...

Kendimizi toplumdan soyutlamışızdır belki de... Belki de tenha kalmamak adına kendimizle bağdaştıramadığımız kişilerle zaman öldürürüz.

Kısacası 'Çetin'izdir...

Sizin de hayata, çevrenizde olup bitenlere karşı farklı bir bakış açınız mı var?

Aklınızdan belki de hiç geçirmediğiniz, günlük yaşamdan düşünmeye fırsat bulamadığınız konular hakkında farklı yorumlar okumayı, paylaşmayı mı arzuluyorsunuz?

Öyleyse, hoşgeldiniz!

Sadece konuşmak için mi buradasınız?

Öyleyse, hoşçakalın!